Uluslararası antlaşmaların “Türk Boğazları” olarak tanımladığı İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi, hem uluslararası ulaşım ve ticaret hem de uluslararası güvenlik açısından büyük önem taşımaktadır. Bir yandan tarih boyunca önemli havzalar olan Orta, Kuzey ve hatta Doğu Asya ile Avrupa arasında her dönem başlıca ürünlerin taşındığı bir doğal alışveriş güzergâhı söz konusudur. Bu sosyo-ekonomik zemin, Türk Boğazları'nı askeri-stratejik önemi her seferinde yeniden anlaşılan bir merkez niteliğine de büründürmektedir.
Nitekim binyıllar boyunca farklı gruplar, imparatorluklar ve hatta medeniyetler arasında çekişme konusu olduğu ölçüde bir cazibe merkezine de dönüşen Boğazlar, ulus-devletler çağının bölgesel ve küresel rekabetlerini de yoğun olarak hissetmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda tarafların en önemli çarpışma ve hatta sonuçta uzlaşı zemini olan Boğazlar, stratejik önemini sadece karşıt kutupların askeri kaygılarına borçlu değildir. Özellikle büyük büyük kriz anlarında gündeme gelen argümanlara bakıldığında, tarafların sosyo-ekonomik, kültürel ve hatta dini söylem ve beklentilere de yansıyan daha büyük bir fay hattı söz konusudur sanki. Dolayısıyla, Karadeniz'le birlikte düşünüldüğünde, Türk Boğazları'nın güvenliğinin sağlanması hem bölge hem de aslında tüm dünya devletlerinin ortak çıkarına gibi gözükmektedir.
Bu nedenle olsa gerek, Boğazlar Rejimi'ni tüm tarafların bir şekilde lehine olacak şekilde belirleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi önemini her daim hissettirmektedir. En son Ukrayna Savaşı sırasında tekrar görüldüğü gibi.