Amerikan İç Savaşı, 9 Nisan 1865’te kuzey eyaletlerin güneydekilere karşı galibiyetiyle sonuçlandı. Abraham Lincoln bütün köleleri hürriyetine kavuşturan Özgürlük Bildirgesini imzalamış ve tarihe geçmişti. Savaştan birkaç gün sonra da başından vurularak öldürüldü. Büyük insanların, bu gibi “önemli” hikâyelerinden başka anlatılacak pek fazla şeyi yok gibidir; onların yücelikleri, insani yönlerini perdeler. Okurlarını öyküleriyle de büyülemiş George Saunders, ilk romanının konusunu tam da buradan, uluların görmezden gelinen taraflarından alıyor: Abraham Lincoln ve henüz on bir yaşında hayata gözlerini yuman oğlu Willie. Gedikli okurların bile alışık olmadığı bir yol tutan Saunders, öldükten sonraki yaşamın belirsizliğine yaslıyor anlatısını. Öldüklerinin farkında olmayan insanların yaşamasız canlılığı tecrübe ettikleri bir yer, araf. Arkalarında bıraktıkları öyküler, onları öteye geçmekten alıkoyuyor. Saunders, buradaki herkese öyküsünü anlattırıyor, en nihayetinde de sıra Willie’ye geliyor. Arafta, ona Man Booker’ı da kazandıran özgün ve yenilikçi tarzıyla öne çıkan, keder dolu bir başyapıt.