“O”, yani çocuk dünyaya geldi ve Leo korkutmaya başladı: “Görevinden ayrılırsan, çocuğu bakımevine veririm.” Ama anne, sonunda görevini bırakmak zorunda kaldı. Uygun koşullarda belediye memurlarına verilmekte olan çorba, artık verilmiyordu. Karaborsa diye bir şey de kalmamıştı. Kimsenin çorba peşinde koştuğu yoktu. Yeni bir para sürülmüştü ortaya ve dükkânlarda, bir zamanlar karaborsada bile bulunmayan şeyler belirmişti. Anne, ağlıyordu sık sık. “O”, küçücüktü; adını, annenin adı olan “Wilma” koymuşlardı. Anne, bir fırıncının yanında yeni bir iş bulana kadar Leo’nun kızgınlığı sürdü.
“Olay ellili yılların başında, Rhein Irmağı kıyılarında bir kentte geçer. Anlatılanlar, beş ayrı kişinin bilinç düzeyinden yansıtılır; bu beş kişinin de düşünce ve davranışlarını belirleyen olgu aynıdır: Kadınların kocaları, çocukların da babaları savaşta ölmüştür; bu insanlar artık yaşamlarını koruyucusuz sürdürmek zorundadırlar. Yazar, savaş sonrası için tipik sayılabilecek bu konumdan temellenen aksaklıkları değişik toplumsal kesimlerden gelen iki aile ve bu ailelerdeki değişik yaşta insanlar aracılığıyla betimler.”