Kitap Hakkında
İnsanlık tarihine bakıldığında çok sayıda ünlü deniz haydudunun (günlük ifadeyle korsanın) yaşadığı; her birinin farklı ve birbirinden ilginç hikayelerinin olduğu görülmektedir. Bu deniz haydutlarından bazılarının isimlerini şu şekilde sıralamak mümkündür :
Dudak Sevdalısı, Doğuştan Korsan: Edward Lowe, Kızıldenizin Karanlık Efendisi: Thomas Tew, İngiliz yönetimini çıldırtan korsan: Calico Jack, Kafası Dumanlı Deniz Şeytanı: Blackbeard (Karasakal), Kibarlıktan Ölen Korsan: Edward England, Yürek Yiyen Kaptan: Francois lOlonnais, Denizlerin Babası: Oruç Reis, Kaptan-ı Derya Kızıl Sakal: Barbaros Hayrettin Paşa, İspanyol Donanmasının Korkulu Rüyası: Sir Francis Drake, Bir Acayip Uzakdoğu Kasırgası: Ching Shih (Cheng I Sao) ve son olarak da Kaptan Jack Sparrow . Görüldüğü gibi her korsanın kendisini ünlü kılan bir yönü bulunmaktadır. Burada deniz haydutlarına ilişkin enteresan bir iki hikaye anlatmak yerinde olabilir. Bu hikayelerden birisi şöyledir :
Bilindiği gibi Karayipler -veya eski adıyla Batı Hint Adaları- korsanların üssü konumundaydı. Dünyanın her yerinden korsanın bulunduğu bu bölgenin en efsanevi korsanlarından biri ise Karasakaldı. Edward Teach nam-ı diğer Karasakal korsanların altın dönemi olarak adlandırılan yıllarda yaşadı. -Queen Anne Revenge- adlı gemisi zamanın en güçlü korsan gemilerinden biri olarak görülüyordu. Anlatılanlara göre Karasakal her zaman tricorn şapka giyer, göğsünde de birkaç farklı silah bulundururdu ve girdiği tüm çatışmalardan evvel sakalında sakladığı Hint kenevirli piposunu çıkartıp yakardı. Onun karşısında savaşanlar onu gördüklerinde kafasından duman tüten şeytanı gördüklerine inanırlardı. Zira kendisi oldukça acımasız bir savaşçıydı. Ancak ilginçtir adı daha yaşarken efsane olan Karasakalın hiçbir resmi raporda adam öldürdüğüne dair herhangi bir yazı bulunmamaktadır. Kaptan Karasakalın ölümü ise diğer korsanların aksine mürettebat isyanından veyahut resmi donanmalardan değil, para avcıları tarafından olmuş. Karasakalın durumu ve konumu onun başına oldukça yüksek bir miktar ödül konmasına neden olmuş; bu da onun sonunu getirmiş. Efsaneye göre başı koparılmış şekilde denize atılan Karasakalın başsız bedeni gemi etrafında 3-4 kere yüzerek tur attıktan sonra ortadan kaybolmuş.
Bir diğer ilginç hikaye de şöyledir :
Fransız asıllı korsan Francois lOlonnais Amerikada zengin bir ailenin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu. Ancak hayattan daha fazlasını isteyen Francois, New Orleanstaki korsanlara katılmaya karar verdi ve bu kararının ardından hızlı bir şekilde kaptanlığa kadar yükseldi. Kaptan Francoisyı diğer korsanlardan ayıran en önemli şey saldırı noktalarıydı. Kaptan Francois gemilerden çok limanlara saldırmayı severdi ve bu konunun en iyisiydi diyebiliriz. Özellikle Orta Amerika bölgesindeki sahil kasabalarını basan Kaptan, çoğu korsan gibi oldukça acımasız biriydi. Efsaneye göre Kaptan Francois bastığı köylerden yakaladığı İspanyol askerlerinin kalplerini çıkartıp yiyordu. Bu acımasız korsanın sonu da kendine yakışır bir acımasızlıkta oldu. Gemisi Panama kıyılarında karaya oturunca Kaptan ve mürettebatı, yerliler tarafından yakalandı ve acımasızca katledildi.
Bu hikayelerin ortak noktası korsanların esasında acımasız insanlar olmalarıdır. Fakat gerek yazılan onlarca korsan romanında gerekse çekilen onlarca filmde korsanlar trajikomik bir şekilde ele alınmış ve enteresan bir şekilde korsanlar bu kitapları okuyanların ve bu filmleri izleyenlerin sempatisini kazanmıştır. Özellikle Karayip Korsanları adlı Hollywood filminde filmin başkahramanı olan Kaptan Jack Sparrow esasında acımasız, kurnaz, sahtekar, açgözlü, çıkarcı, yalancı ve aynı zamanda korkak birisi olmasına rağmen, yazar tarafından çizilen karakter sayesinde izleyenlerin sempatisini kazanmış ve korsanlara olan bakış açısının yumuşamasına neden olmuştur. Buna karşın korsanlara yönelik bu bakış açısını ortadan kaldıran, realiteye uygun ve yaşanmış bir hikayeden esinlenen Kaptan Philips adlı film günümüz anlamıyla deniz haydutluğunu çok güzel bir şekilde anlatmıştır. Film Somalideki balıkçı toplumun nasıl deniz haydudu bir toplum haline getirildiğini anlatmada yetersiz olsa da, özellikle Somali açıklarında faaliyet gösteren deniz haydutlarının operasyon şekillerini ve deniz haydutlarının esasında ne kadar acımasız olduğunu göstermek adına büyük bir adım olmuştur. Kaptan Philips filminde resmedilen gerçeklikler ile Karayip Korsanları filmindeki romantik sahneler arasında büyük bir uçurum vardır. Karayip Korsanlarında yüzlerce kişi ve canavar öldürülmesine rağmen insanın içinde en ufak bir sızlama dahi olmuyor. Fakat, Kaptan Philipte yalnızca birkaç deniz haydudu öldürülmesine rağmen, filmde insanın içini sızlatacak çok fazla nokta bulunuyor. Somalideki kötü yaşam koşulları, insanların ülkedeki yoğun işsizlik yüzünden deniz haydutluğu yapmak zorunda kalması, bir deniz haydudunun ayağına giyecek ayakkabısının dahi olmaması, rehinelere karşı elde edilen fidyelerden saldırıyı gerçekleştirenlerin değil sermaye sahiplerinin, klan ağalarının asıl payı alması, deniz haydutlarının kendilerine güzel bir yaşam kurma hayalleri, deniz haydutlarının rehine kurtarma operasyonunda öldürülmesi bu noktalardan sadece bazıları. . . Filmi seyrederken bu noktaları görmek, yapacağım çalışmada değinmem gereken asıl noktaların neler olduğu konusunda bana gerçek anlamda yol göstermiştir.
Çalışmanın başından sonuna kadar deniz haydutluğunun yalnızca hukuki bir boyutunun olmadığının farkındaydım. Bu yüzden çalışmada, deniz haydutluğunun tarihsel süreçte nasıl geliştiğinin ele alındığı, uluslararası toplumun tarihten günümüze deniz haydutluğuna bakış açısı, uluslararası hukuk tarafından deniz haydutluğunun nasıl nitelendirildiği, Somalideki siyasi, sosyal, ekonomik ve coğrafi yapının deniz haydutluğuna etkisi, deniz haydutluğunun Somaliye, bölgeye ve uluslararası topluma vermiş olduğu zararları, Somali özelinde deniz haydutluğu ile nasıl etkili mücadele edileceği ve uluslararası toplumun bu amaçla neler yaptığı gibi pek çok konuya ayrıntılı bir şekilde değinilerek, çalışma çok boyutlu hale getirilmeye çalışılmıştır.
Ürün Özellikleri