Kitap Hakkında
2011 yılında yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birçok yenilik mevzuatımıza girmiştir. Bunlardan en göze çarpanı ve tartışmalara neden olanı, şüphesiz ilk defa bu mevzuatta düzenlenmiş olan belirsiz alacak davasıdır. Her ne kadar Türk hukukunda yeni uygulama alanı bulmuş olsa da esasında kökeni Roma hukukuna kadar dayanan belirsiz alacak davasının, usuli açıdan davacıya pek çok avantaj sağlamasından ötürü titizlikle uygulanması gerekmektedir. Bu sebeple de uygulamada hangi alanlarda uygulanabileceği hususundaki tartışmaları beraberinde getirmiştir. Medeni usul hukukunda uygulanan tarafların mutlak eşitliği ilkesinin aksine, işçinin korunması ilkesi ve işçi lehine yorum ilkesini benimseyen iş hukukunda, bir yanda istihdam sağlayan işveren, diğer yanda tek geçimi emeği olan ve ispat noktasında işverene karşı güçsüz konumdaki işçi arasında meydana gelen işçilik alacakları davalarında, şüphesiz en çok tercih edilen dava türü olmuştur. Fakat bu durum Yargıtay daireleri ve doktrinde ciddi görüş ayrılıklarına sebebiyet vermiştir. Özellikle Yargıtay dairelerinin aynı yıllar içinde vermiş olduğu çelişkili kararlar ve birbirini desteklemeyen görüşler, öngörülebilir adalet olgusunu zedelemiştir. Bu sorunu çözmek adına Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kuruluna başvurulsa da işçilik alacaklarının çeşitli şekillerde meydana gelebileceğinden ötürü, somut olayın özelliğine göre karar verilmesi gerektiği, bu sebeple de içtihadı birleştirmeye gerek olmadığına karar verilerek, bu yeni dava türünün akıbeti daha da belirsiz hale gelmiştir. Açıklamalar ışığında kitapta; öncelikle iş hukukunda belirsiz alacak davasının uygulanabilir olup olmadığının Yargıtay dairelerinin kararları ışığında incelenmesinin ardından, her bir işçilik alacağı bakımından bu yeni dava türünün uygulanabilirliği yine Yargıtay dairelerinin çeşitli kararları ve doktrindeki görüşler etrafında incelenerek, bu tartışmalara ışık tutulmaya çalışılmıştır.
Ürün Özellikleri