Kitap Hakkında
Turgut Uyar’ın 3 Eylül 76 tarihli günlüğünde yazdıklarını anımsıyorsun; “ Kendimi anlatmak, durmadan kendimden söz etmek saflığından (aslında budalalığından demek isterdim ama şimdi de aynı şeyi yapan birçok genç var, onlara saygımdan) 50 yaşımda kurtuldum. Ne kadar geç. (bir de kurtuldum mu acaba?) İnsan nasıl kurtulur kendini anlatmaktan? Nasıl bırakır böyle bir tadı? Bir tiryakiliği? Benim için cevap hazır. Dışarıdan uyarılır.”
“Evet, yazacaktın elbette. Dönüp dolaşıp kendine kapanan, bol tekrarlı cümlelerinle belki de hiçbir şeyi tam anlamıyla anlatamayacaksın. Yine de sıkıla tıkana bilincinin dinmez akışını dile getirebilmek adına umarsızca uğraşacaksın. Ama sen; Birileri okusun diye değil, denize son bir şişe bırakmak için değil, birilerinin:
“Anlatılmamış bir hayat, hiç yaşanmamıştır” dedikleri için de değil, artık başka türlü nasıl yaşayacağını bilemediğinden, huzursuz ruhunu sağaltmak, yatıştırmak, beynindeki kapanmayan yaranın irinlerini boşaltmak için yazacaktın! Ha, bir de vazgeçemediğin kırmızı rujunun, renkli, neşeli, delimsirek görünüşünün altındaki seni, yani gözlerini içine düşürmüş, kırık bir hiçotu ya da ip cambazı olarak algıladığın, deşe deşe kevgire çevirdiğin iç dünyanı da anlatmak isteyeceksin. Belki de asıl derdin bu anlamsız takıntı! Ha öyle tanımışlar, ha böyle! Hem o şen şakrak halinle hatırlanmak daha da hoş değil miydi?
Ürün Özellikleri