Kitap Hakkında
Yazıldığından bu yana yaklaşık çeyrek yüzyıl geçmesine karşın, ünlü caz trompetçisi Miles Davis’in otobiyografisi bugün de heyecanla okunuyor. St. Louis’deki çocukluk günleri, on yedi yaşında müzik tutkusunun peşinden New York’a gidişi ve kendi sesini bulma çabaları. Siyah ve isyancı bir müzisyen olarak kendisi kalmaktaki ısrarı. Yeniliğe açık oluşu. Değişik müzisyenleri bir araya getirerek onları ateşlemekteki başarısı. Sonunda bir müzik efsanesi haline gelişi. Yıllarca birlikte çaldığı Bird, Dizzy, Monk, Trane ve daha birçok ünlü müzisyene ilişkin anıları. Bunların yanı sıra uyuşturucu ve alkol bağımlılığı ve bu bağımlılığa karşı mücadelesi, hayatına giren kadınlar, parasal hırsları, şık giyinme ve lüks araba merakı. Miles’ın anıları sıra dışı bir sanatçının yaşamının açıklık ve içtenlikle kaleme alınmış bir yaşamöyküsü olmakla kalmıyor, bir dönemin müziğinin ruhunu da yansıtıyor.
Kitabın ilk cümleleri dahi, Miles’ın müziğinin Miles’ın bizzat kendisinden kopan bir parça olduğunu çok iyi anlatır:
“Dinle. Hayatımda duyduğum en büyük haz -elbiselerim üstümdeyken- 1944’te St. Louis, Missouri’de Diz ve Bird’ü beraber çalarlarken dinlediğim andı. On sekiz yaşındaydım, Lincoln Lisesi’nden yeni mezun olmuştum. Diz’le Bird’ü B’nin orkestrasında dinlediğimde kendi kendime, ‘Ne? Nedir bu?’ dedim. Öyle müthiş bir şeydi ki; korkunçtu. Dizzy Gillespie, Charlie ‘Yardbird’ Parker, Buddy Anderson, Gene Ammons, Lucky Thompson ve Art Blakey, hepsi bir arada; B’yi henüz saymadım: Billy Eckstine bizzat. Çok orospu çocuğu bir orkestraydı. O müzik içime işlemişti moruk. Müzik kanıma girmişti ve duymak istediğim tek şeydi. O orkestranın çalış şekli duymak istediğim her şeydi. Müthişti. Ve ben çıkıp onlarla çalıyordum.”
Ürün Özellikleri