20. yüzyılın başları, imparatorluklar için sonlarını bildiren çanların sesleri işitiliyor. Üç asırdır Romanovlar’ın hâkimiyetinde bulunan Rusya’da, bu seslerin en kuvvetli çınlamaları yankılanıyor; onlar için yıkıma çeyrek var. Romanovlar’ın Son Evi, bağlamını bu tarihsel gerçeklikten alarak sürükleyici bir hikâye anlatıyor. Hikâyeyi artık seksenlerine varmış emekli bir kütüphaneci olan Georgi Daniloviç’e anlattırıyor John Boyne; 17 yaşında alelade bir Rus köylüsüyken, hanedan üyesine sıkılan kurşunun önünde buluyor kendisini Georgi. Bu kahramanlık, onun son anlarını yaşayan imparatorluk sarayına giriş bileti oluyor. Ona yalnızca tarihin en çalkantılı dönemlerinden birine içerinden yapılacak bir tanıklığın fırsatını vermekle de kalmıyor bu; Bolşevik Devrimi’nin ertesinde, Rusya’dan Paris’e oradan İngiltere’ye dek uzanan hayatta kalma mücadelesinin yersiz yurtsuz bir öznesi yapıyor onu. Romanovlar’ın Son Evi devrimle, sürgünle, hüzünle ve destansı bir aşk hikâyesiyle kuşatılmış nefes kesici bir roman.