Kitap Hakkında
Görüp bildiğimiz dünyayı, görüp bildiğimiz şekliyle kaydedebilme insanoğlunun yüzyıllardır peşinde koştuğu bir hayaldi. Onlarca bilim adamının yüzlerce yıllık çalışmasının sonucunda nihayet 19. Yüzyılda keşfedilen fotoğraf, dünyamızı kayıt altına alma becerisini üstün bir şekilde gerçekleştirmiş olsa da yaşamın hareket unsurundan mahrum olması sebebiyle hala ve maalesef tam olarak istenileni verememekteydi. Bu anlamda 19. Yüzyılın sonunda hayatımıza giren motion-pictures yani hareketli fotoğraf: “sinema” insanoğlunun yaratıcılık serüveninde çok büyük ve önemli bir adım olmuştur. İlk başlarda sadece bilimsel bir buluş olarak görülen ve ilk film örnekleri belgesel niteliği taşıyan sinemanın alametifarikası da sadece kameranın önünde olup bitenleri kaydetmesi olarak algılanıyordu. Burada herhangi bir yaratım veya tasarım sürecinden de söz etmeye imkan yoktu. Ancak daha sonra sinemanın hikaye anlatmadaki başarısının fark edilmesiyle yolculuğu bambaşka bir yön aldı. Bu süreçte kendi yazım ya da anlatım dili olmayan sinema ilk önce kendine yakın bulduğu edebiyat ve tiyatro ile biçimsel olarak yakınlaştı fakat daha sonra hızlıca kendi anlatım dilini oluşturmak zorunda olduğunu fark etti. Sinemanın görsel öğeleri ana anlatım aracı olarak kullanan bu anlatım dili yeni bir yazım biçiminin de var oluşunu zorunlu kıldı. Böylece sinemanın kendine has yazım biçimi olan “senaryo” doğdu. Senaryo, sinemanın gelişmesini takiben değişti ve zamanla Aristoteles’ten beri var olan drama yazım kurallarını merkeze alarak kendi yapısını oluşturdu.
Bugün dünyada yazılan senaryoların birçoğu temel prensipleri Aristoteles tarafından belirlenmiş, daha sonra gerek M. Willer gerekse S. Field tarafından şemalaştırılmış Geleneksel Dramatik Yapı Şeması’na uygun bir biçimde üretilmektedir. Bu şemaya göre filmler Giriş-Doruk-Final bölümlerden oluşur ve aynı sırayı takip eder. Ayrıca Giriş-Doruk bölümleri arasında bir Yükselme-Gelişme, Doruk’la Sonuç bölümleri arasındaysa Çözülme yer alır. Bu bölümlerin filmin tamamında ne kadar yer alacağı da yine bu şemada gösterilebilmektedir.
Dünya sineması hızla gelişirken Türk Sineması çağdaşlarından oldukça sonra başladığı var olma yolculuğunu gerek ulusal sinema merkezinin oluşamaması gerekse sinema sektörünün bir türlü endüstriyelleşememesi nedeniyle oldukça yavaş bir biçimde sürdürdü. Bu süreçte Türk Sineması’nın da Türk Senaryosu’nun da gelişimi genellikle bireysel çabalara bağlı kaldı ve birkaç yönetmen dışında yapılan filmler çoğu zaman dünyadaki örneklerini kopyalama yöntemi ile üretildi. Bu da Türk Senaryosu’nun gerek içeriksel gerekse biçimsel olarak çağdaşlarının gerisinde kalmasına neden oldu.
Bu çalışma senaryonun var oluşunun en önemli unsuru olan dramatik yapının tüm öğeleriyle ele alınarak açıklanması, senaryoda yapının dramatik yapı şemasıyla somutlaştırılarak özellikle Türkiye’de üretilen senaryoların yapısal sorunlarına bir ışık tutmak ve çözüm önerileri sunmak amacıyla, en iyilerinde bulunan sorunların diğer senaryolarda zaten var olacağı varsayımıyla, en iyi senaryo ödüllü filmler üzerinden dramatik yapı aksaklılarını saptamak, dramatik yapı unsurlarının nasıl kullanıldığını ortaya çıkartmak ve geleneksel dramatik yapıyla karşılaştırmalarını yapmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda alanında ilk ve tek olan bu çalışmanın gerek öğrencilerime, gerek sektörde aktif olarak senaryo üreten senaristlere gerekse sinema üzerine akademik çalışma yapan tüm araştırmacılara yeni bir perspektif sunacağını umuyorum.
Ürün Özellikleri