Doğaya verdiği zararın büyüklüğü konusunda insanlığın sahip olduğu öngörü, gerçeğin karşısında oldukça masum duruyor. Bu korkunç tahribatın neticeleri için hep uzak bir gelecek tasavvur ediyoruz ve hakikati yalnızca bir avuç insan haykırıyor. Suyun neredeyse tükendiği, zihinlerin uyuşturulduğu, plastikleşerek canlılığını yitirmiş bir dünyada geçiyor Siyah Koku da, zannettiğimizden daha yakın bir gelecekte, kurmaca bir ülkede. Gülayşe Koçak, alabildiğine karanlık bir atmosferin içinde, okuyan hemen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği, kimi zaman tutkulu kimi zaman ezici bir aşk hikâyesi anlatıyor; sevginin de maraz doğurabileceğinden, onun bir tahakküm kurma aracına dönüşebileceğinden bahsediyor. Militarizmi topa tutuyor bir yerde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin merhalelerini gösteriyor. “Öteki”nin inşasına dikkat çekiyor Siyah Koku; okurunu da henüz ilk sayfadan içine çekerek uzun bir süre hikâyesine hapsediyor.