İnsanlık tarihinin savaş algısı cepheden çıkarak masaya oturalı neredeyse yarım asır oluyor. Masada savaşın gidişatını belirleyen dinamikler silahların gücü değil, tarafların sosyo-politik kimlikleri, kazanımları ve dezavantajları oluyor; geleneksel zeminini yitiren savaşın aygıtları da çeşitleniyor böylelikle. Yusuf Çağlayan’ın hareket noktasını da dönüşen bu savaş algısı oluşturuyor. Eserini “sosyolojik savaş”ı teorik bağlama oturtarak açıyor Çağlayan; iddiasını zaman, mekân, dil, eğitim, medya gibi mefhumlarla birlikte düşünerek açıklamaya gayret ediyor. Odağını Osmanlı’ya çevirerek devam ettirdiği tartışmasının kapsamını da İslam dünyasıyla birlikte genişletiyor. Sosyolojik Savaş, Batı’nın bu topraklar üzerindeki stratejileri üzerine düşünen, kurulan politik ilişkinin ötesine eğilerek okuruna etraflı bir politik farkındalık kazandırmayı amaçlayan dikkat çekici bir eser.