Kitap Hakkında
Sadece kendi anamızın sütünü emmek de şart değildi bizim için. O yok muydu? Köydeysek hangi evde emziren bir kadın varsa, süt versin diye bizi oraya götürürlerdi. Tarlalarda gene öyle. Ermeni yoksa, Türk, Kürt, Kızılbaş olsun, bizi kucağına verir, emzirtirlerdi. Severek yaparlardı. Allah'tan korkarlardı. Esirgeyecek olsalar Allah cezalandırırdı onları, affetmezdi.Yüzlerce yıllık baba evimizi yıkmayacağız. Biz İstanbullu olamayız... Eğin'deki Jamgoçyan, Divrig'deki Hayranyan, Arapkir'deki Hanesyan, Çemişgezek'teki Garmiyan, Şebinkarahisar'daki Aynacıyan, Erzincan'daki Der-Istepanyan o kadar zenginler, neden göç etmiyorlar? Bir ev ağaca benzer. Ağacı söküp, başka bir yere götürür koyarsan yüzde bir tutar, yüzde doksan dokuz kurur. Biz evimizi kurutmayız, kapatmayız. Beddua alırız, sülale darmadağın olur, söner.Sılo dinlemesine dinliyordu ama anlattıklarının çoğunu biliyordu: Yüzbaşı Sadullah'ın vergi toplamadaki insafsızlığı, Erzincan'daki Dördüncü Ordu'nun getirdiği hevaleler, köyleri kuşatması, para istemesi, muhtarları dövmesi...Karadeniz'e yaklaşıyorlardı. Bir Rum köyünden, Asarcık'tan, dağa, Eğribel'e çıktılar... Tamdere'ye geldiler, sonra Üçsu, sonra Kulakkaya'ya. Toprak, bitki örtüsü, yüzler değişti. Türkleri, Lazları, Rumları gördüler orada.
Devamını oku
Devamını gizle